Ana içeriğe atla

7. Bölüm Monochrome Rumor

 7. Bölüm Dönüm Noktası 




İçerik uyarısı: "İki kişinin önce dudakları sonra bedenleri buluştu." ile başlayan paragrafta şüpheli cinsel rıza vardır. Hassas ve rahatsız olan okuyucularımıza duyurulur. 

Biraz genç görünen Lee Sihyeon gülümsüyordu.

Yüzünde mutlu bir ifade vardı.

Onunla ilgili ağlayıp durması dışında başka hiçbir anısı yoktu. O yüzden onu bu kadar ışıltılı bir şekilde gülümserken görmek iyiydi. Tekrar ağladığını görseydi bu sefer onu yakalayıp kapı dışarı edecekti. Bu görüşünü beyan ederken, Lee Hajin aniden rüya gördüğünü fark etti. 

Aslında çok uyuyan biri değildi. Daha ziyade, Lee Hajin hafif uykusuzluk belirtileri yaşadığı söylenecek kadar az uyurdu. Bu yüzden miydi? Bu anılar ona yabancıydı. Rüyanın anlamsız hissi karşısında dilini ısırdığı halde “Nasıl oluyor da rüyalarda gerçekte olduğundan daha fazla zaman geçiriyorum?” Lee Sihyeon gözlerini gördüğü şeyden ayırmıyordu.

Ekrandaki yavaş çekim biraz genç Lee Sihyeon'u biriyle gösterdi. Belki de gülümseyen yüzü tamamen o biri yüzündendi. Yana bakan yüzü ve dudaklarının hafifçe kıvrılışı beklenmedik bir şekilde göz kamaştırıcıydı.

Aşık olmuş gibi görünüyor diye düşündü aşk hakkında hiçbir şey bilmeyen Lee Hajin. Tatlı ama kör bir ifade. Saklamaya çalışırken bile yüzünün ortaya çıkardığı eşsiz bir ışık. Kendisinin takmadığı ama bazen tanık olduğu türden bir yüz.

Lee Sihyeon, bu ifadeyi takıyordu.

— Yakında ilk çıkışımı yapabilirim.

Masum bir şekilde ağzını açarken açık narin bir el yanındaki kişinin yakasına hafifçe tuttu. Diğer kişi hiçbir şey söylememişti ama hoşuna gitmiş gibi görünüyordu.

— Beni desteklemeye geleceksin değil mi?

Biraz gecikmelide olsa bu sefer yanıt gelmişti. Kısa bir evet. Sesi, sanki yapaylık karışmış gibi kesik kesik ve çatırdayarak gelmişti. Lee Hajin, başını biraz daha eğerek Lee Sihyeon'un yanındaki kişiyi görmeye çalıştı. Ancak yanındaki kişi nihayet görünür olduğunda, kaşını çatmaktan kendini alamadı.

Yüzü görünmüyordu. Sanki sansürlenmişti. 

Lee Sihyeon'un yanında, bir jiletle özenle şekillendirilmiş gibi, yüzü olmadan duruyordu.

Hajin sanki romantizmden korku türüne geçmiş gibi hissetti ama ağzını açmadı. ‘Bu rüya da neyin nesi? Ve bana nefret ettiği birini mi gösteriyor?’ diye düşündü. Bakan gözleri telaşsızca kapandı, sonra tekrar açıldı. Lee Sihyeon son derece mutlu görünüyordu.

Bu şekilde zaman geçti. Bir filmden fırlamış gibi sevgi dolu zamanlar.

İki kişinin önce dudakları sonra bedenleri buluştu. Partnerinin aletini ağzında tutmaya çalışırken bile gözlerinin kenarları kıpkırmızı olmasına rağmen Lee Sihyeon yumuşak bir şekilde gülümsüyordu. Düşüncesiz bir el sırtına dokunsada, acı içinde ‘Acıtıyor, acıtıyor!’ diye ağlatsada sonunda kollarını sevgiyle diğer kişinin boynuna sarıyordu. Çünkü sen varsın ya, gerisi önemsiz. Bunu dile getirmemişti ancak yüzündeki bağlılık gözlerini dolduruyordu. Lee Sihyeon aşıktı.

Ama Lee Hajin, ifadesiz yüzüyle ona baktığında olayın ne olduğunu anında tanımıştı. 

Bu aşkın tek taraflı olduğu, yalnızca Lee Sihyeon'un kalbinde var olan bir sevda olduğu aşikârdı.

Lee Sihyeon'un yanağını küçümseyerek okşarken şefkatliymiş gibi davranan kişinin yüzünü göremiyordu ama yüzeyin altındaki o içine işlemiş duguları tanıyabiliyordu. İki yüzlü insanlara özgü o karanlığı buradan bile hissedebiliyordu ama diğer kişi ustaca Lee Sihyeon'u seviyormuş gibi davranıyordu. Sanki gerçekten aşka yenik düşmüş gibi.

Seni seviyorum.

Diğer kişinin yapaylık karışmış gibi kesik kesik ve çatırdayarak gelen sözleri garip ve kasvetli bir şekilde çınladı.

Ama Lee Sihyeon sanki hiçbir şey bilmiyormuş gibi ihtişamlı bir gülümseme verdi. Sanki mutluluğu burada yatıyordu, sanki sonsuza kadar bu anda kalacakmış gibi. Aynen böyle.

“——hyeon-ie hyung!

Yanağına dokunan el dikkatliydi. Kulaklarında çınlayan ses onu rahatsız ettiği için gözlerini açmaya çalıştı ama parlayan güneş ışığı kör ediciydi. Bu yüzden gözlerini tekrar kapatmaktan başka seçeneği yoktu. Başını yana çevirip acıyan gözlerini yastığa sürtünce kendini biraz daha iyi hissetti. Gözleri tekrar açıldı. Bulanık görüşünde tanıdık figürler görülebiliyordu ve ancak o zaman rüyadan uyandığını anladı.

“Kabus mu gördün?”

Sanyu endişeli gözlerle ağzını açtı. Ne hakkında konuştuğunu merak etti ama sonra Chan'ın parmak uçlarını ıslak yanağında olduğunu hissetti. ‘Şu adamda her zaman bir şeyler var.’ Yanaklarının ıslak yapışkanlığı ona yabancıydı. 

“Gözlerim acıyor.”

Hafifçe çatlayan bir sesle konuştuğunda, yanağına dokunan el yavaşça yukarı kayıp kızarmış gözlerini nazikçe sildi. Kötü hissettirmemişti. Sonra gözlerini kapadı ve Kang Uihyeon'un sesinde bir iç çekiş duyuldu. “Böyle bir yüzle ağlamak suç olmalı.”

Bunu söyleyerken perdeleri kapattı. 

“Hyung...bir şey mi hatırladın?”

Sessizce mırıldanır gibi soru soran ses temkinliydi. Havadaki anlık gerginlikte yavaşça kapalı gözlerini açtı ve konuştu. 

“Lee Sihyeon onun...”

Sevgilisi mi vardı? 

Düşünmeden neredeyse soracağı soruyu aceleyle yuttu. Böyle bir rüya görse de, bunun gerçekten Lee Sihyeon’un anıları olup olmadığından emin değildi ve onun anıları olduğunu hissetse de bunu üyelerle paylaşmamalıymış gibi geliyordu. Ayrıca, sevgili olma durumu ona dikkatli olması gerektiğini düşündürüyordu. Bu yüzden sözlerini geri aldı ama üyelerin gergin bakışlarla kendisine odaklandığı için Hajin bir şeyler söylemesi gerektiğini fark etti. 

“Lee Sihyeon...kim olduğunu dahi bilmiyorum ama kalmış bana dans et dediler.”

"Ne?" 

“Dans etmeye ya da şarkı söylemeye dair hiçbir anım yok. Nasıl olduğunu bilmediğimi söyledim ama bana baskı yapmaya devam ettiler. Sanırım bu yüzden ağlamaya başladım.”

Kuru bir yüzle makineli tüfek gibi kelimeleri sıraladı. Bir çocuk bile bunun bir yalan olduğunu söyleyebilirdi ama onun biraz sinirli bir ifadeyle yüzünü tekrar yastığa gömdüğünü gördüklerinde herkes bunun “Öyle olduğunu pek sanmıyorum.” diyerek kısa bir süre güldü. Huysuz sözleri de garip bir şekilde sevimliydi. Chan tek kelime etmeden omzunu okşadı ve Sanyu, Sihyeon'un saçını şakacı bir şekilde karıştırmak için araya girdi. Şakacı bir kırkırdamayla “Yaa ağlattılar mı seni~?” dedi. Uihyeon memnun görünürken “Bir ömür seninle dalga geçeceğim.” diyordu. 

“Üzülme hyung. Dans etmeye başladın mı kendi kendine hatırlamaya başlarsın...hatırlamasan bile sana öğretmek için elimden geleni yapacağım.”

“Haaa...”

“Ciddiyim! Dansta ve şarkı söylemde Çok iyiydin! Endişelenme o yüzden!”

Kendini, bir grup aptalın ortasında kalmış mahalle köpeği gibi hissediyordu. Rajun'un hafif dokunuşlarına “Rahatsız oluyorum. Çek elini.” diyerek tepki gösterebilir, onu kıpırdatıp elini çekmeye zorlayabilirdi. Ama Sanyu öyle değildi. O “Öyle mi?” deyip parlak bir gülümsemeyle daha çok dokunmaya başlıyordu. En sonunda, buna katlanmaktansa ölmeyi tercih edeceğini düşünüp pes etti ve yerinden kalktı. O sırada köşede varlığı neredeyse hissedilmeyen menajer, bunu fark etti ve sinsice Sihyeon'un yanına sokuldu. Dün yaşananların etkisi hâlâ yüzünde okunuyordu ancak Sihyeon olanları unutmuştu bile. 

“Sihyeon-ah, diyorlar ki artık hastaneden taburcu olabilirmişsin...Ne düşünüyorsun? Biraz daha dinlenmek ister misin?”

“Ah, bence yeteri kadar dinlendim.” 

“O-oh, emin misin? Haha, bunu duymak güzel ama...şey...”

Söyleyecek daha çok şeyi vardı ama tereddüt ediyormuş gibi görünüyordu. O yüzle yirmi sekiz yaşında olduğunu düşününce. Sonradan öğrendiği menajerinin yaşını hatırlayarak dilini şaklattı. Bu manzara karşısında moralinin daha da bozulduğunu ve sonunda ağzını kapattığını görünce küçük bir iç çekti. 

Söyle bana.

“Ah, yaklaşmakta olan destekleyici bir rolde oynadığın bir drama var...anılarını kaybettiğin için onları geri çevirecektim ama...”

“Ama?”

“Çoktan sözleşmedeki bonusu aldığınızı söylediler...Sihyeon-ah, hepsini...harcamadın değil mi? Gerçi şimdi hatırlamıyorsundur.”

Bunu söylemesine rağmen, yüzü lütfen hatırla diyordu. Denesem bile hatırlayabileceğim bir şey değildi. Başımı salladım ve menajerin yüzü her an ölecekmiş gibi maviye döndü. “Sihyeon-ah, ne yapacağız? Ajansımız bu rolü almak için çok uğraştı. O yüzden sözleşmedeki bonus da bayağı yüklü bir miktar. Neyse ki çıkacağın sahneler biraz ileri kısımlarda. Şimdi başını çektiklerini söylediler ama yine de senin bu halinle...”

“Anladım. Gitmezsem sözleşme bonusuna ek olarak bir ceza ödemem mi gerekiyor? Hemde ağır bir tanesinden?”

“Şey...”

“Haha.”

Yine Sihyeon'un arkadasını toplamam gerekiyor. 

Hajin, Lee Sihyeon'u bir anda huzuru bozan kişi konumuna düşürdükten sonra duraksadı, ancak daha birkaç saniye bile geçmeden derin bir iç çekti. Çünkü ne kadar kafa yorsa da bu durumdan kurtulmanın bir yolu olmadığını biliyordu.

“İyi, yapacağım.”

“Hm? Huh? Ne? Cidden mi? Gerçekten mi? Sıkıntı olmaz mı..?”

“Sıkıntı olsa bile ne yapacaksın? Bence bu yaşta borçlu olup arkandan aranıyor ilanı verilmesi acınası olurdu.”

“O kadar ileri gitmezdim...”

“Sorun yok sonuçta parmağımı kesecek değiller.”

Lee Hajin olduğu zamanlardan kopmuş serçe parmağını hatırlayarak hafifçe konuştu ama herkes ne hakkında konuştuğunu soran yüzlerle başlarını salladılar. “Böyle hastalıklı şakalar yapma, hyung. Neden parmağını kessinler ki?” Ağlamaklı görünen bir Rajun mırıldandığında, Sihyeon ağzını kapattı ve dürüstlüğünü bir şakaymış gibi örtmek için omuzlarını silkti.

Bir düşünce gerçekten de öyleydi. Fazlasıyla huzurlu saatler...Fırtına öncesi sessizlik gibi görünse de Hajin bu hastane odasında geçen zamandan oldukça keyif alıyordu. Ölmeye zorlanmamak için mücadele etmesine gerek yoktu ve ayaklarına yapışanları tekmeleyip uzaklaştırmak zorunda da değildi. Annesinin şeytani bir şekilde fısıldayan yüzü olmadan, bunun kendince küçük bir cennet olduğunu düşünüyordu. Bazen sinir bozucu olsalar da, bu tipler aslında oldukça sevimliydi. İçten içe huzursuzdu çünkü bu hiçbir şey yapmadan vakit geçirdiği ilk deneyimiydi. 

Yapılacak bir şey olmadığından doğruca yurda gitmenin uygun olacağını karar verdiler. Oradan oraya telaşla dolaşan menajere bir süredir merak ettiği en önemli soruyu sordu. 

“Bu arada, o dramadaki rolüm ne?”  

Soruyu sorar sormaz telaşla koşturan menajerin omuzları anında kasıldı. Kaşlarını çatarak ona bakarken içinde yeniden bir kötü his yayılmaya başladı. Karşısındaki kişi, ona bakarken ağzını bile açamıyordu. 'Ah, eğer rolüm neşeli ve tatlı bir şeyse borçlu bir adam mı olsam? Hatta bu beklenmedik şekilde heyecanlı ve eğlenceli bile olabilir' Lee Sihyeon'un yüzüyle oynanabilecek roller üzerinde tahmin yürütürken içi kararmaya başladı. 'Ah cidden ya...'

“Sana...verdikleri rol...”

“...”

“Tefeci.”

Eee.

“Soğuk, gizemli ve ürkütücü bir tefeci.”

...?

Ee bu benim.



Yorumlar