Ana içeriğe atla

3. Bölüm Monochrome Rumor

 3. Bölüm Dönüm Noktası


Boğularak öleceğim. 

Hajin'in aklından durmadan geçen tek cümle buydu.

Anlamını bir türlü çözemedigi o rüyadan uyandıktan hemen sonra, gözlerini daha derin bir karanlığın içinde açmıştı. Henüz rüyadan uyanmadığını düşünerek gözlerini yeniden kapatmayı denedi fakat bedeni derin bir soğukla titrerken nihayetinde bunun gerçeklik olduğunu anladı. Bunu anladıktan sonra, orada çıplak yattığını da fark etmişti. Ağzından minik bir küfür kaçarken hareket etmeye çalışmıştı ama sinir olmasına yetecek kadar sıkışık alanda bunun için yeri bile yoktu.

Bam! O hayal kırıklığıyla dolu yumruğunu duvar sandığı alanın yan tarafına vurmuştu. Ses büyük bir gürültüyle yankılandı.

Kulakları deli gibi çınlasada birinin varlığını hissedene kadar durmadan vurmaya devam etti. Panikle gelen uğultu sesinin yavaş yavaş yaklaştığını düşünürken, yattığı alanın çekildiğini hissetti. 

Aniden görüşünü dolduran parlak ışığa refleks olarak gözlerini kapattı. Yavaşça gözlerini kırpıştırdı ve insanların şaşkınlıkla ona baktığını gördü. 'Neye bakıyorsunuz?' Bunu sormak istemişti ama bir anda acı onu sardı ve bilinci tekrardan kayıp gitti. 'Ah, bunu anlamıyorum. Umarım bir dahaki sefere uyandığımda çıplak değilimdir.' Bu düşüncesinin sonunda bir kez daha karanlığa düştü. 

Ondan sonra, lambadan gelen ışığın titeyişi gibi bilinci gidip geldi.

Dönen başını kavrayarak doğruldu, vücudunun her yerinin ağrıdığını hissederken hafifçe dilini ısırdı. O gereksiz canlı rüya yüzünden sanki o adamın ağlamaklı sesini hala duyuyormuş gibi hissediyordu. Bulanık gören gözlerini birkaç kez kırpıştırdıktan sonra silik bir figür gördü. Kim olduğunu bile anlayamadan, kollarını onun etrafına atmış ve sıkı tutuşuyla birlikte acı bir ses çıkarmıştı. Belki de silik figür onu duymadığındandır sarılışını daha da sıkılaştırdı. 

Kısa bir süre iç çekerek birkaç kez daha gözlerini kırpıştırdı ve çevresini eskisinden daha net görmeye başladı.

Etrafındaki insanların onu izlediğini hissetmişti ve bunun kendi adamları olması gerektiğine inanıyordu. Ama adamın ona sarıldığını ve yatağın etrafını saran yabancı insanları görünce, yanılıyor olabileceğini hissetti.

“Ulan it oğlu it ben cidden-- Numara yaptığını anlamıştım sikik herif...”

“..?”

“Uyanacağını biliyordum...”

'Evet, tüm bunları biliyor olman inanılmaz.' İçten içe en ufak bir samimiyet belirtisi olmadan aynı fikirde olduğunu söylerken, Hajin'in zihni hızla çalışıyordu. Dürüst olmak gerekirse bir çocuğun onu kucaklamasından, ardından birinin uyanır uyanmaz yüzüne karşı anlamadığı kelimelerle sövüyor mu yoksa endişesini mi dile getiriyor olduğunu kestiremediği bir şekilde konuşmasından hoşlanmamıştı. Ancak henüz tam anlamıyla kendine gelmemişti ve insanların onu gördüğünde ağlamasından da yorulmuştu. Bu yüzden, kendini gevşetip rahatlamasına izin verdi.

Ama adamın sözleri durmadan devam etti. “Hey, neden hiçbir şey söylemiyorsun? Dilini mi yuttun ha? Bir şey söylesene!? Beyninde bir sorun mu var? ” Durmak bilmeyen soru bombardımanı ona sıcak bir şekilde bakan ve rahatlamış görünen nazik görünümlü bir adam tarafından durduruldu.

“Uihyeon-ah, kes şunu. Biliyorsun Sihyeon-ie daha şimdi uyandı.” [1]

“O haklı hyung...yüzüne baksana. Sihyeon hyung'un kafası karışmış gibi görünüyor...”

Bu sözler işe yaramış olmalıydı çünkü ona boğucu bir şekilde sarılan adam sonunda geri çekildi. Ancak o zaman Hajin nefes alabildi. Yatağın başına yaslandı. Kendini biraz daha yaşıyormuş gibi hissediyordu. Ama kimsenin anlayamayacağı şeyler hakkında konuşan bu adamlar kimdi? Etrafa bakmak için gözlerini açtığında yatağının etrafını saran dört kişiyi gördü. 

Kendisini kucaklayan adamın sert bir şekilde homurdanmasına rağmen, gözlerini ondan alamıyordu. Yanında omzunu sakinleştirici bir şekilde okşayan kişi ise belli ki az önceki nazik görünümlü adamdı. Sessizce duran ve ifadesiz bir yüzle bakan uzun boylu adamın ne düşündüğünü ise kestiremiyordu. Son olarak, solunda duran ve bir süredir endişeli bir şekilde ona bakan adam, köpeği andıran bir ifadeyle, hafifçe elinin arkasını okşadı ve ardından rahatlamış gibi elini sıkıca kavradı. 

Kısacası bu kişileri hayatında ilk kez görüyordu. 

“...Bu da ne...”

Bilinçsizce konuştuğu ses çok tanıdıktı ve Hajin'in eli boğazına gitti. Yumuşak cildi hissetti. 

“Kafan karışmış olmalı değil mi? Bir yerin ağrıyor mu? Bir haftadır uyuyordun Sihyeon-ah.”

“Daha erken uyanmalıydın. Ne için bu kadar uyuduysan artık huh?”

“Al yine başlıyoruz. Yine kastetmek istemediğin şeyleri söylüyorsun. Uihyeon aramızda en endişelini olanıydı Sihyeon-ah. Ne yemek yedi ne de yanında bir an bile ayrılmadı. Aramızdan en zorlananı oydu...”

“Siktir git! Öyle bir şey olmadı!”

“Hyung, boğazın mı ağrıyor? Su ister misin?”

İkisi tartışmaya başlarken sessizce onlara bakıyor, tek kelime etmeden olanları izliyordu. O sırada, köpeği andıran adam temkinli bir şekilde sordu. Düşününce, boğazı kurumuştu, bu yüzden başını salladı ama daha o hareket etmeden bir bardak su uzatılmıştı bile. Başını kaldırıp uzatan kişiye baktığında, bunun az önce ifadesiz bir şekilde duran adam olduğunu gördü. 

'Su şişesinin bulunduğu masa odanın öbür ucundaydı. Ne ara gidip aldı?'

Bu düşünceli hali görünüşüne hiç uymuyordu. Öyle ki, birisi ölse gözünü bile kırpmayacak gibi duruyordu. Gözleriyle kısa bir teşekkür eden Hajin, bardağı aldı. Suyu son damlasına kadar içip boş bardağı indirdiğinde, hiçbir şey söylemeden bardak elinden alınıp yerine konuldu. Onu sessizce izlerken yanından bir ses yükseldi: “Hyung, Sihyeon-ie hyung?”

'Ah, bu neydi şimdi?'

“Sihyeon kim?”

“H...huh? Ne?”

“Ve siz de kimsiniz?”

“Hey, Lee Sihyeon...sonunda delirdin mi?”

“Pek sanmıyorum ama neden birden bire sizli bizli konuşmaya başladın?”

Herkesin kolayca yirmilerinin başında olduğunu söyleyebileceği adama bakarken, Hajin kaşlarını çattı. O samimi ton ve çekinmeden konuşmaları... Bunlar, ona tamamen yabancı şeylerdi. Hajin için bu, her zaman ve her durumda zor bir konumda olduğunu bilen biri olarak doğal bir tepkiyi. Ne kadar istediği bu olmasa da.

“Başın mı ağrıyor?”

Pürüzsüz alnına bastıran el, belki de sessizce düşüncelere dalmış olmasından duyduğu endişeden dolayı, nazik gelmişti.

“Gerçi ateşin yok. Sihyeon-ah cidden hiçbir şey hatırlamıyor musun?”

“...”

“Endişelenme. Daha yeni uyandığın için hatırlamıyorsundur... Büyük bir kaza oldu. Sen çok kötü yaralandığın için herkes çok endişeliydi.”

“...Doktoru çağıracağım.”

Her şeyi hatırlıyordu. Ancak, Sihyeon ismini ve bu insanlar hakkında hiçbir hatırası yoktu. Durumu sakin bir şekilde alçak bir sesle açıklayan adama bakarken, su veren ifadesiz adam doktoru çağıracağını söyleyip hastane odasından hızlı adımlarla çıktı. Hajin kısa bir nefes aldı. Bunu yapamazdı. Geri dönmeliydi. Sonuçta, Daejun’un durumunu öğrenmesi gerekiyordu ve hala halletmesi gereken birkaç önemli işi kalmıştı.

Ancak, atmosfer göz önüne alındığında ne söylerse söylesin dinleyeceklerini düşünmedi. Onları geride bırakmanın, hastane odasından çıkmanın ve kendi başına yolunu bulmanın daha hızlı olacağını düşünerek hareket etmeye çalıştı ve o anda.

Zonklar. Sol bacağındaki yakıcı ağrı nedeniyle hareket etmeyi bıraktı.

Bir dakika önce kesinlikle iyiydi. Çarşafları hızla çekip gevşek hasta kıyafetlerini yukarı çektiğinde, dışarıdan hiçbir sorunu yokmuş gibi görünen bacağını gördü.

Evet, dışarıdan öyle görünüyordu.

..?

Solgun ve ipeksi bu bacak da nereden çıktı?

Hajin gözlerini kırpıştırarak onun pürüzsüz, çıplak bacağına baktı ve düşüncelere daldı. Bir düşününce, parmakları da aşırı beyaz ve inceydi. Daha yeni uyandığı için sesine çok takmamıştı ama ondan çıkan ses de kendisininkinden farklıydı. Daha çok tatlı bir şeye yakındı. Bu da neydi? Aniden omurgasından aşağı bir ürperti hissederek, neyin yanlış olduğunu soran sesleri görmezden geldi. Ve aceleyle yataktan kalktı.

Bu mümkün değil. Kamera şakası yapıyorlar değil mi? Artık bacağından herhangi bir acı hissetmiezken banyo kapısına benzeyen şeyi hızla açtı.

“Huh...”

Solgun ve narin bir yüz. Hafif çift göz kapaklarıyla aynaya bakan kızarmış büyüleyici gözler. Düzgün burun ve dolgun dudakları, sadece yakışıklı değil aynı zamanda sanki bu dünyaya ait olmayan bir güzellikti.

Hassiktir.

Hajin bu yüzü tanımıştı.

“Sadece kardeşine bakmamı istemiştin. Bu ne şimdi..?”

Son ana kadar ağlamayı bırakmayan ve hüzünlü bir gülümseme veren o yüz.

Rüyasındaki adam aynada şaşkın bir ifadeyle ona bakıyordu.

_______________________

[1]ie (-이, ii olarak telaffuz edilir) akranlar/gençler için kullanılan, gündelik, sevgi dolu bir ifade. Benzer bir şey Türkçe de görülebilir, örneğin "Ali" → "Alicim veya "Fatma" → "Fatmacım". 

 ah (-아) bir akran/genç birine doğrudan hitap ederken kullanılan gündelik bir saygı ifadesidir (genellikle samimiyeti belirtir). Not 1: -ah ünsüz seslerle biten isimlerde, -yah (-야) ise ünlü seslerle biten isimlerde kullanılır. Not 2: 'Sihyeon-ie hyung' gibi bir şey söyleyebilirken 'Sihyeon-ie-yah' denilmez. 

Yorumlar

  1. Hmm sonunda anladımmm (bi tık malım anlamam uzun sürdü jdkhfkfhj)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dgdhdhdjdkdp olur mu öyle şey. Kafana takılan yer varsa söylemekten çekinme yardımcı olurum 🫶

      Sil

Yorum Gönder